Son ağaç kesildiğinde,
Son nehir kuruduğunda,
Son balık avlandığında,
İşte o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız…

Doğadan zorla aldığımız her şeyi doğa bir gün bizden geri alacak. Doğanın zafer kazandığı gün insanlar yok olacak çünkü bizler doğa ile savaş halindeyiz ve doğa her zaman kazanır. Sanırım Kızıldereliler bu durumu yukarda ki satırlarıyla çok güzel açıklamışlar.

Şiddetle gelişen sanayileşme, bizi geliştiren çevreyi ise mahveden teknolojik ilerlemeler, kentlerde ki nüfus yoğunluğu; çevre kirlenmesi,  ekolojik sistemin bozulması gibi tüm dünyayı yakından ilgilendiren sorunlara neden oluyor.

Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler toprakları ve suları tehdit ettiği gibi buralardan elde ettiğimiz ürünleri de tehdit ediyor. İçme suyumuz ve aldığımız oksijenimiz bile gelecek nesiller için tehlikede.

Filmlerde izleyip, kitaplarda okuduğumuz distopik felaket senaryoları sandığımız gibi senaryolardan ibaret değil aslında. Eğer doğaya karşı yaptıklarımızla ilgili kısa sürede ciddi önlemler alınmazsa bu felaket senaryoları çok da yakın. İşte bu distopik hikayelerin  hayata geçmemesi için 1972 yılında İsveç’in Stokholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.

Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak adına yenilenebilir enerjiler ve kentler kurmaya, çevre kirliliğine ciddi çözüm bulmaya ve bunca zaman içinde yaptığımız tahribatları onarmaya başlamalıyız. Çünkü tüm bunları gelecek nesillere borçluyuz.